18 saat sonra
İstanbul Yeşilköy Havalanı'na 32kg ve 23 kg. iki büyük bavul, backpack'im ve laptop'umla girdiğimde içimdeki kötü ses cebimden geliyormuş. 30kg.'lık limitin üzerindeki her kg. için 12€ ödemem gerektiğini bilemezdim çünkü tüm şirinliğimi kullanıp görevliyi ikna etmeyi başarırım diye düşünüyordum. Internet sitesinde 6€ olan her ek kg başı ücret 12€ 'mış aslında ve daha da kötüsü görevli kişi bir erkek çıktı, yani şirinlik pek bir işe yaramadı. 15kg. 'a anlaştık ancak yine de sonuç olarak 200€ sadece bagaj için cebimi dönmemek üzere terketti.
Uçak'ta çıkış kapısının yanındaki sıraya oturarak koltuğumu arkaya yatıramayacağımı ancak Yunanistan üzerinde öğrendim, o zamana kadar koltuğun ellemediğim, kurcalamadığım yeri kalmamıştı halbuki. Tek tesellim cam kenarına oturmak olduğunu düşünüyordum ki, yolculuğun 2. saatinde bacaklarımın kafama kadar yaklaşması bir başka acı verici tecrübe oldu. Neyse dedik, sabır edelim. Yanıma Lübnan'daki savaştan kaçan birinin oturmasıyla sabr sözcüğü bir başka anlam kazandı. Kendisi Gine'de çalışan bu 45 yaşındaki amca, ailesini arkasında bırakarak Lübnan'ı terkediyordu. Eh, Lübnan'dan Gine'ye direkt uçuş mu yoktu, vardı da, havaalanı yoktu artık, dedi kendisi...
Uçakta Tekfen için Fas'ta inşaat yapan bir Türk ile; Benin'e okul açmaya giden iki Türk ve ailesiyle tanıştım. Kazakistan'da 10 sene kaldıktan sonra Benin'e Fas üzerinden aktarmalı gideceklerdi bu hayran olmamanın mümkün olmadığı iki Türk. Benin nerede mi? Bilmiyorum, ama Afrika'nın batı çıkıntısındaymış. Eh, sizi ziyarete gelirim dedim ki, meğer Fas'tan 8 saat daha güneydeymiş, şimdilik kalsın o zaman. Siz bana dua edin en iyisi deyip pilot'un arapça-fransıca-ingilizce anonsunun ancak son kısmını anladığım için sıkışık koltuğuma herkesten geç döndüm.
Endişe ediyorum, çünkü uçak bir saat rötar yaptı, ancak elinde "al-akhawayn University" kartıyla beni bekleyen isminin Muhammed olduğunu öğrendiğim chauffer'imi görünce rahatladım. Eh, arkadaş malesef ingilizce bilmiyordu, ve 3.5 saat yol boyunca beden dilinin ne kadar işe yaradığını keşfettim. Beden dilinde "kaç yaşındasın" nasıl denir (gösterilir) bunu bile becerdim.
Salon'un fotoğrafı yukarıda, ek olarak iki tek kişilik yatağın birleştirilmesiyle oluşturulmuş double yatağım, ve bir tuvalet-banyom var. Gördüğünüz üzere mutfak salonda...Sıcak suyum var, hatta ve hatta merkezi ısıtma bile var, ve Redouane (apartman yöneticisi - benim yaşlarımda ve ingilizcesi çok iyi) 'ın dediğine göre kışları yeterli oluyormuş, pencereler en dışarıda bir tahta kapımsı, ortada bir kaymalı cam, ve en içeride bir başka cam ile üç şekilde korunuyor. temiz hava almak için camları açmak zahmetli görünüyor ama aynı zamanda soğuğa karşı oldukça iyi düşünülmüş gibi duruyor. Bakacağız, daha 3 ay var karlı günlere...
Bilge gerçekten dediğin gibi çıktı; bana bırakılan paketin içinden çıkan sabun, kalıp haline getirilmiş arap sabunuydu... :)
Sırada ilk alışveriş maceralarım gelecek, bir iki saat sonra yazarım.
No comments:
Post a Comment